26 Eylül 2010 Pazar

2 hece

Okulda derslerle gecen ilk haftam nihayet son buldu. Gunluk Hisarustu-Buyukcekmece temposuna da alistim sanki (2 gun okula gec kalmam, bir keresinde mudure kapida yakalanmam o kadar da buyutulecek bir sey degil yani). Ogretmenler odasi da artik canimi o kadar sikmiyor, sonucta oturup nefeslenecek zamani zar zor bulabiliyorum.

Yalniz hersey bir yana bir sey dikkatimi cekti: fena halde ogrenci seciyorum. Kimi ogrencilerimin ismini daha ilk gunden ogrendim, derslere katilmalari icin onlari daha bir tesvik ediyorum, onlara daha da bir canim cicimle yaklasiyorum. Aslinda bu da degil anlatmaya calistigim. Normalde- ogrencilik tecrubelerime dayanarak soyluyorum- ogretmenler temiz yuzlu, sirin veletleri daha bir severken ben tombik, icine kapanik, fazlaca konusmayan ogrencilerimi seviyorum. Hele tombik kiz ogrencilerimi surekli uzata uzata "my beautifuuuuul ..." diye cagiriyorum. Belki kendimi goruyorum onlarda ya da hayatlari boyunca dogrucu davutlarin onlarin gobeklerini oralarini buralarini cekistirip aslinda guzel olmadiklarini yuzlerine vuracaklarini dusunup korkuyorum. Korkuyorum, cunku evet kendimi onlarin yerine koyuyorum ve bazi seylerden ders cikariyorum.

Mesela bana kucukken annemden baska hickimsenin "guzel" oldugumu soyledigini hatirlamiyorum. Genelde "kardesin zayif ne guzel, sen neden sismansin?" gibi mal bir soruyu sorarlardi bana. Dunya cirkini ucube degildim, simdi simdi bunu anlayabiliyorum ama kucuklugumdeki bunalimlarimlarim, zor oturan kendime guvenim hepsi hic duyamadigim 2 heceli bir sozcugun bana yakistirilmamasindan kaynaklaniyor. Ustelik insan olarak yalan soylemeyi bu kadar severken neden is kiz cocuklarinin guzelligine gelince bir anda dogruyu soylemek zorunda hissediyoruz kendimizi? Bunu hala anlayabilmis degilim. Simdiyse bir nevi gunah cikarma, bir nevi tum bunlara karsi gelmeyle icimi rahatlatiyorum. Tombik, gozluklu, kendine guvensiz ama dunya guzeli kiz ogrencilerim var benim diyorum. Ileride babalarinin banka hesaplarina ya da altlarindaki son model arabalarina bu 2 heceyi yakistiracak hayvanlari umursamadan hem de.

Marilyn Monroe ne guzel demis, beni ve hatta bizi anlatmis. Buyudukce bizimle buyuyen o boslugu, 2 hece ugruna kendimizden vazgecislerimizi, doktugumuz onca gozyasini, umarsizca saydigimiz paralari, cocuklugumuzu, bugunumuzu.. Hicbir kiz cocugunu bu 2 heceden mahrum birakmaya hakkimizin olmadigini.. Boyle.


20 Eylül 2010 Pazartesi

Muzur kiz cocugundan ters kadinliga gecis

Ilk ders gunum.. Ozetle: sabah 5 bucukta kalkis + otobus metrobus servis uclusu + sicakta bir beden kucuk takimin icinde toren + mini mini 1lerle 5 ders + bahce nobeti + kacamak sigara arasi + Zincirlikuyu’dan tikis pikis otobus + topuklu ayakkabinin seklini almis ayaklar + migren = ben ogretmenim, evet.

Universitede ogretmen olmayi bize boyle anlatmamisti hocalarimiz. Ben hala kendim kalabilecegime inaniyordum mesela. Fazla naif kacti bu cumle, duzeltiyorum: Okulun ilk gununden haziran hayalleri kuracagimizi anlatmamislardi bize. Bu daha dogru oldu, evet. Ders mufredatlarinda gecmeyen ogretmenler odasinda donen muhabbetleri saymak bile istemiyorum.

Bir yandan da soyle bakiyorum olaya.. Ilk gunden gelen bu farkindaligi hayatim adina bir seylere donusturme firsatim var hala. Bir onceki yazimda gecen “master hayali” de bir yandan buna dayaniyor. Olur ya sene gecer, staj biter o zaman yeni baslangiclar yeni adimlar.. Sunu biliyorum, bu kafayla 3 sene ogretmenlik yaparsam muzur kiz cocugu sizlere omur. Ya da ne bileyim kacinilmaz son derim, zevk almayi da bilirim.. Yok bilmeyeyim ben.

Bu arada dus falan nafile, her yerim sizliyor. Artik pazartesi sendromunun yaninda pazartesi benim icin bahce nobeti. Sabaha duzel ayaklarim, yarin 6 saat ders sizi bekler..

Hayat ben ve benzeri

Bogaza karsi los isikli bi odadanin balkonunda elimde sarabimla dalga seslerine karsi Lisa Ekdahl'in hinzir "Tea for Two" yorumuyla "two" hayallerine dalma hayali kuruyorum kac zamandir.. Ruzgar esse arada azicik diyorum, yosunla karisik tuz kokusu.. Istanbul'a asik oldugumdan falan degil, sadece tekrar basit hayallere kaptirmak istiyorum kendimi.

Son 3-5 haftadir hayat adina buyuk hayallere giristim, itiraf ediyorum. Hatta bu aralarinda en anlik en basit olani.. Oncelikle ogretmen olmak icin yaratilmadigimi fark ettim, bu durumda tek cikis yolu olarak master ve tekrar ders calismak kaliyor. Hatta isi ilerlettim hangi alanda master yapmak istedigimi bile az cok belirledim. Fikrim her an degisebilecegi icin buradan yazmak istemiyorum, sadece sunu soyleyebilirim ogretmenlik disinda is bulmak icin pek de hora gecmeyecek bir alan. Yine de olsun. Kendim icin 23 senedir yapmadigim seyi, kendimi dusunmeyi bir kez olsun yapma fikri bile hayallerime engel degil. Bir baska hayalimse belki bir Avrupa ulkesinde hic tanimadigim bilmedigim bir koye yerlesmek. Evet, cok ciddiyim. Ufak alanlarda daralan ben kucuk bir koyde yasamak istedigimi anladim. Ve asil istedigim seyin internet, metro, telefon vb degil kendimi orada buyutmek oldugunu da.. Cunku bir suredir sabah kalkip aynaya baktigimda kendimi goremedigimi fark ettim. Nereye gittigini bulana kadar koy koy dolasmak zorunda kalma hayali.. Neyse.. Bir de hayallerim arasina yeni giren bir sey var: kisa film cekmek. Ozellikle karakteriyle sahnesiyle tamamen kurguladigim stop-motion filmimi zaman bulup cekmek istiyorum (diger hayallerim arasinda en elle tutuluru bu gibi gorunse de yok, cidden hic zamanim yok). Kuklami az cok bitirdim, icimden yeni yeni kuklalar bile yapmak geliyor. Ama hersey bir yana su aralar zaman ayiramadigim icin uzun vadeli gelecek hayallerimin arasinda bu film isi de. Aslinda bir de uzun metrajli bir senaryo var deli kafamda ki bu hayalimin gercege donusmesi biraz yazma pratigine biraz da ozguvene bakar. Olur ya en basa donerim, master icin boyle bir alan secerim vs vs.

Hersey bir yana.. Sanirim kendimi daha bir tanimaya basladim. Daha 1 aydir ancak ogretmenim, hatta ilk derslerime bugun girdim belki ama bildigim bir sey var: Bu ben degilim, olmamaliyim, en kisa surede o aynadaki kayip ben'i bulmaliyim. O zaman belki kendime ait bir oda hayal etmeme gerek kalmaz, ben de ait oldugum odayi bulurum..


19 Eylül 2010 Pazar

Evli mutlu cocuklu

Ilkokul arkadaslarimin fb profillerine bakarken fark ettim. Cogu ya evli cocuklu ya sadece evli ya da nisanli. Hani diyorum daha gencsin kizim, yolun acik, is-guc sahibisin bir yerde. Ama yani bir yandan da hatirliyorum bu kizlar evcilik oyununda bile mizikciydilar, dansa davette millete ayakkabilarinin tabanini gostermeye merakliydilar, bacak kadar boylariyla "ben evlenmiycim, okuyiciyim" derlerdi. Ben gayet ottan yemek yapardim, camurdan tabak canak yapip ustumu kirlettim diye annemdan azar isitirdim, ayrica da muhtelif yaslarda muhtelif hayali kocalarim olurdu (hatta bir tanesi halamin anlattigina gore Almanya'da isciymis, adi Mehmetmis ve para biriktirince beni yanina aldiracakmis.. ben bunu hatirlamiyorum mesela). Hayir yani evlilik meraklisi da degilim ama Woody Allen gibi bir gun kanepeye uzanip cocukluguma inmem gerekirse diyecegim su: Cocukluktan bi b*k cikmiyor.

Expectations vs Reality


Kardesim Mae (okuyucularim icin not: bu adi cokca duyacaksiniz) Teoman'in su an adini hatirlayamadigim bir sarkisini dinlemeye kiyamadigini soylemisti. Buyusu bozulur takintisi da degil, sarki dinlenip bikilmayi, bir kenara atilmayi hak etmiyormus. Bana bunu ilk soylediginde sanirim 15-20 saniye suratina bakakalmistim.

Megersem haksizlik etmisim, daha da kotusunu kendim yapiyormusum. Yatip kalkip izledigim filmleri 10a 15e tamamlayan birisi olarak kiyamadigim bir film var benim de: (500) Days of Summer. Adam akilli 2 defa belki izlemisimdir ya da sevdigim sahneleri izleyip kapatmisimdir. Kesinlikle ask filmi olmadigi yazar afisinde ki gercekten degil, adinin yaptigi cagrisimlara aldanmamak lazim.. Uzgunum ama spoiler vermeyi hic sevmedigim icin ancak bu sekilde ozetleyebilirim filmi. Bir de "Summer Finn is NOT a bitch" derim.

Aslinda yani gelmeye calistigim nokta su ki.. Her kadin biraz Summer Finn. Biraz diyorum cunku ne istemedigini bilen kadin varsa da ne istedigini bilen biraz farazi. Ostrajen seviyemize gore kanmaya meyilimiz yukseliyor: iste kimi zaman tek tas, kimi zaman bir buket cicek, kimi zaman guzel bir aksam yemegi ya da yalandan bir gulumseme. Hop herseyi basa sariyoruz, hayat super, iliski super vs vs. Ama eger yoksa, olmuyorsa kimseyi kandirmamak lazim diyorum. Ve tabi ki anlam cikarilmasin diyorum yazdiklarimdan. Yine de sunu soylemeden bitirmek istemiyorum: ben en azindan gelecekteki hayatlarimdan birinde Summer olarak dogmak istiyorum. Sanirim bu filmi bu kadar ilahlastirmamin nedeni de kendi icimdeki Summer'i 23 senedir arayip hala bulamamis olmam. Neyse..

Son olarak da sanirim filmin en sevdigim sahnelerinden biriyle bitirmek istiyorum.. Hayal dunyasi ve beklenti arasindaki kalinca cizgiyi gorebilmek dilegiyle..

(W)here I go

Bilen bilir, yazdiklarina cok da deger veren bir insan olamadim. O yuzden 4-5 sene icerisinde bu blogu cesitli isimlerle acip, "yok anacim olmadi" diyip butun postlari kac kez 2 tik darbesiyle ziyan ettim. Simdi ne degisti, neden yaziyorum ya da yine yazacak miyim bilemiyorum. Yalnizca su siralar bir ic dokme ihtiyacindayim. Universitenin bitmesiyle oraya buraya dagilan arkadaslarim, tebdil-i mekan dolayisiyle uzakta biraktiklarim, yeni okulumdaki (yani is yerim olur kendisi) yeni insanlar hayatimda oldugu ya da olmadigi surece sanirim bu blog da var olacak.

Simdilik bu kadar diyeyim. Gerisi gelir umarim..